Bu metin 13.08.2012
tarihli dazayn buluşmasındaki "Zanaatkar" konulu
konuşmadan
toparlanmıştır.
İkinci Bölüm
Eski sanat ve sanat
Modern
sanat ideal ve pratiklerinin evrensel olduğu yanılgısına düşmemek gerekir. Bugün Michelangelo’nun, Mozart’ın veya Shakespeare’in
eserlerinden bahsederken, deha ve hayal gücündeki inceliklere değinilmesi, eski
dünyadan günümüze sanat anlayışında gerçekleşen köklü değişikliklerin bir sonucu
aslında. Bu yanılsamanın bir başka sebebi de “art” sözcüğündeki muğlaklıktan
ileri geliyor. İngilizcedeki “art” sözcüğü, şiir yazma, ayakkabıcılık ya da yöneticilik
gibi her türlü insanı beceriyi ifade etmek için kullanılan Latince “ars” ve
Antik Yunan dilindeki “techne” sözcüklerinden türetilmiştir. Antik Yunan’da
modern zamanlardaki sanata karşılık gelen bir kavram yoktur. Techne bütün
sanatları da zanaatları da içerir.
Belirli
bir amacı olan, bu amacına ulaşmak için belirli bir yol ve yordam izleyen, ve
belirli bilgilerden yararlanarak nihayetinde bir takım ihtiyaçları gideren,
yararlı, işlevsel kimi sonuçların ya da ürünlerin elde edildiği tüm etkinlikler techne bağlamında
sınıflanır. Daha basitçe techne, modernizmdeki ‘rasyonel üretim’
anlamına gelir.
Techne vs Episteme
Techne sanattan
ziyade, episteme kavramından ayrılmasıyla
anlamlandırılır. Episteme ideaların bölgesiyse, techne bu
ideaların taklit edilerek (mimesis) maddeleştirildiği bölgedir. Örneğin
bir masa fikri episteme’e, masanın üretilmesi ise techne’ye karşılık gelir.
Biri bilmek, diğeri yapmak üzerine kurulur. Biri öncelikli olarak kafayı,
diğeri elleri gerektirir. İlki özgür yurttaşlara özgü bir uğraş olan ‘Serbest
Sanatlar’ı (Liberal Arts) ilgilendirir, ikincisi ötekilerin sanatı olan
‘Mekanik Sanatlar’ı. İleride, endüstri çağında, birbirlerinden ‘entelektüel
emek’ ve ‘el emeği’ olarak ayırt edileceklerdir.
Sanatçı vs Zanaatkar
Eski
dünyada “sanatçı” modern bağımsızlık ve özgünlük ideallerine sahip değildi.
Daha ziyade günümüz zanaatkar kavramımıza yakındı. Marangozluk, ayakkabıcılık,
günümüzün liberal sanatları arasında yer alan resim ve heykeldekiyle aynı
pratik, kavrayış ve beceri statüsündeydi. Çünkü eski dünyada fayda ve işlevsellik ön plandaydı.
Şairlik
elleriyle iş gören ressamların ya da heykelcilerin statüsünden çok daha
üstündü. Kişinin “eğitimli” sınıfların
üyesi olduğunu göstermek için kullanılıyordu. Tipik Romalı şair, ya amatörce
yazan bir aristokrattı ya da himayeyle geçinen bağımlı bir kişiydi ve çok
nadiren konusunu ya da üslubunu seçmede
tam bir özgürlüğe sahip olurdu.
Rönesans Dönemi
Rönesans
dönemine gelindiğinde sanat hala özerk ve bağımsız değildi. Rönesans
sanatçıları da özerk, bağımsız ya da tüm yetkilere sahip değildi; tedarikçi
mantığında çalışıyorlardı.
• Sürekli atölyeleri olmayan ressam ya da
heykelciler ortak iş alıyorlardı (Mantegna).
• Yarısı yapılmış bir heykeli tamamlamayı kabul
edebiliyorlardı (Michelangelo).
• Yaratıcı bireyselliği düşünmüyorlardı; belli bir
amaç için (geçim gibi) sipariş verilen bir şeyi imal etmeleri gerekiyordu.
Sanatçıların
zanaatkar gibi çalıştıklarının bir örneği Donetollu'nun bilinen bir hikayesinde
görülür:
Cenovalı
bir tüccara yaptığı tunç büstün, tüccarın istediği uzunlukta olmadığını
söylemesi üzerine deliye dönen Donetello tunç büstü parçalara ayırır. Tüccarın
tunçtan çok paranın hesabını yaptığını söyler. Çünkü o dönemin sözleşmeleri
kullanılan malzeme oranında yapılmaktadır.
Başka
bir örnek de Leonardo'nun ünlü Kayalıktaki Meryem tablosuna ilişkin ele geçen
sözleşmelerde ortaya çıkar:
25
Nisan 1483 günü Leonardo Da Vinci, Milano Meryem Ana Cemiyeti ile bir sözleşme
imzalar. Sözleşmeye göre Leonardo, arkada planda dağlar ve kayaların bulunduğu
ve ortasında da altın kabartmalı parlak deniz mavisi elbisesi içinde Meryem’in
bulunduğu bir altar resim yaparak en geç Aralık’ın 8’inde teslim edecektir.
Sözleşmede Leonardo’nun ayrıca, ileride resimde oluşabilecek deformasyonu da
onarmayı kabul ettiği yazılıdır. Leonardo bu altar resim üzerinde yalnız
çalışmıyordu. Tablonun ahşap çerçevesini işleyen bir de oymacı sanatçı vardır.
Yani tek bir sanat eseri birçok akıl ve elin bir araya gelmesiyle üretiliyordu.
Oysa modern sanat sisteminde hakim normlara göre, ideal olan yaratıcı iş
birliği değil, bireysel yaratımdır. Eserin varoluş amacı bizatihi kendisidir.
Albrecht Dürer
(1471-1528)
Kendi Portresi 1498
|
Rönesans'ta modern sanatçı izleri
Rönesans döneminde, esas itibariyle modern sanatçı
kavramının doğuşunu akla getiren üç çeşit kanıt vardı:
- Sanatçı biyografilerinin çıkışı
- Sanatçının kendi portesinin gelişimi
- Saray sanatçısının yükselişi
Resimde Albrecht Dürer İsa gibi bir poz veriyor. Bu Kendi
Portesi ile ilgili birbiriyle çatışan yorumlar var. Kimileri bunu İsa'yı taklit
etme dinsel geleneğinin bir parçası, kimileriyse ressamın küstah bir tavırla
kendisini ilahi yaratıcı yerine koyduğunu iddia ediyorlar. İtalyan ve Alman
ressamların kendi portreleri sanatçı/zanaatkar ayrımın olduğuna ilişkin işaretler
olsa da, o dönem bu türden kendi portrelerin çoğunluğu "saray sanatçıları" olarak bilinen küçük bir
seçkinler grubunca yapıldığını da unutmamak gerekir.
Kısaca Modern sanatın
bireysel-biriciklik idealine karşı eski sanatın kolektif çalışma ideali var.
Sanatta iş birliği
Rönesans döneminde sanat üretimi iş birliği içinde gerçekleştiriliyor.
• Fresk çizimlerinde Raphael
• Çok yazarlı tiyatro
ürünlerinde Shakspeare.
• Besteciler arasında
serbestçe beste ve armoni alışverişlerinde Bach
Romeo ve Julliet'inin kapağına dikkat ederseniz,
Shakspeare'in isminin kapakta yer almadığını görebilirsiniz. Sadece basımı gerçekleştiren şirketin ve
patronun adı görünüyor.
O dönem bu tarz etkinlikler bir sanat eserini izlemek maksadıyla gerçekleştirilmiyor. Elizabeth dönemi oyunlarında görüldüğü kadarıyla
cambazlar, müzisyenler, soytarılar, hepsi gösterilen tiyatro içinde yer
alıyor. Oyun sırasında seyyar satıcılar seyircilerin arasında dolaşabiliyor, palyaçolar
seyircileri eğlendirmek için oyunu kesebiliyorlar. Yani günümüzdeki gibi sanat sanat olduğu için
izlenmiyor. Bu nedenle onu sanat olduğu için seyreden estetiksel üslubu benimsemiş bir
izleyici kitlesi de bulunmuyor. Bu açıdan Shakespeare'in yazdığı oyunlar için sanat
eseri yerine, halka açık gösteriler için her defasında yeniden şekillendirilen
senaryolar demek daha doğru olur.
------------------------------------
Bölüm Kaynakları:
1. Tasarım dehşeti, Ali Artun
2. Sanatın İcadı, Lary Shiner
3. Wikipedia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder