19 Kasım 2013 Salı

İŞYERLERİ BİRLİKLERİNE DOĞRU

Picture Türkiye'deki devrimci sendikacılık ne dünyanın gerekliliklerini ne de ülkenin durumunu karşılayabilir durumda. Karşımıza her gün çıkan problemleri çözmek için düşünceler ve taktikler üretmek yerine reaksiyonlara hapsolmuş, planı olmayan bir sendikacılık anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu dertten, sendikaların içindeki bürokrasiye düşman unsurlar da muzdarip. THY grevinde “devrimci” sendikacılığın da, ona muhalif “daha da devrimci” sendikacılığın da sınırlarını on yüz milyonuncu kez görmüş olduk. 

...

Proudhon'un Sefaletin Felsefesi ve Marx'ın Felsefenin Sefaletini okuyan herkes, bu ikisinin mülkiyetin kutsallığı konusunda kapıştıklarını bilir. İlginç olan, anarşistlerin Proudhon'un savunduklarına rağmen mülkiyeti fiili süreçte bir “engel” olarak görmezken, kendilerine marxist diyenlerin Marx'a rağmen, mülkiyeti kutsal görme ve ancak politik iktidar değiştiğinde değişebilecek bir hukuki kurum olarak görme eğilimleri. Burada kendilerine marxist diyenlerin gerçek hayattan kaçıp, politik gölge oyununa sığınma isteklerini görmemek mümkün değil. Oysa, Marx'ta da, Lenin'de de, Troçki'de de işyerlerinin çalışanlarca kontrolü kilit önemdedir. Hem de devrimden sonra, iktidar alındıktan sonra, çıkmaz ayın son çarşambası değil. Olabilecek ilk anda. Lenin'in Uzaktan Mektuplar'ında da, Nisan Tezleri'nde de, Troçki'nin Faşizme Karşı Mücadele derlemesinin ilk başında da fabrikaların denetiminden bahsedilir. Bizim “marxistlerimiz” içinse bu politik devrimden sonra düşünülecek bir ayrıntıdır yalnızca.

Sırf kadim metinler değil, örneğin Zizek de bu konuda açık fikirlidir: “Marx'ın kilit içgörüsü bu bağlamda halen geçerlidir; hatta belki de hiç olmadığı kadar: Marx'a göre, özgürlük meselesi öncelikle siyaset alanına konumlanmamalıdır. (Bir ülkede serbest seçimler yapılıyor mu? Hakimler bağımsız mı? Basın, gizli baskılardan uzak mı? İnsan haklarına saygı österiliyor mu?) Bilakis, gerçek özgürlüğün anahtarı piyasadan aileye “siyasi olmayan” toplumsal ilişkiler ağında yer almaktadır; eğer gerçek bir değişim istiyorsak bu, siyasi reform yoluyla değil “apolitik” toplumsal üretim ilişkileri alanında gerçekleşecektir. Kimin neye sahip olduğuna veya fabrikadaki ilişkilere çok dikkat etmeyiz; bütün bunlar politik alanın dışında kabul edilir, demokrasiden bu alanları “genişleterek” -diyelim ki halk denetiminde “demokratik” bankalar kurarak- bazı şeylerin fiilen değişmesini beklemek yanıltıcı olur. Radikal değişimler hukuki “haklar” alanı dışında gerçekleşmelidir: Ne kadar radikal bir anti-kapitalizmi savunursak savunalım, bunu anlamadığımız sürece, çözümü demokratik kurumlara başvurmakta (ki bu kurumlar da elbette bazen olumlu roller oynayabilir) ararız – kapitalist yeniden üretimin kesintisiz işleyişini güvenceye alan “burjuva” devlet aygıtlarının bir parçası olduğunu asla unutmamamız gereken mekanizmalar.


Devamı için... dazayn.org

2 Kasım 2013 Cumartesi

#DİRENİŞÇİ KAMPANYASINI İŞYERLERİNE NASIL YAYARIZ?

Picture
 
 Bu yasa bir şekliyle çıkarsa, hayatlarımız çekilmez hale gelecek. Orası kesin. Bu sebeple bu sefer sessiz kalamayız. Orası da kesin. Peki ne yapacağız?

 
Yasa tasarısının neler getirdiğine aymış bir çok insan sendikaların yapacaklarını bekliyorlar. Bu geçmiş zamanlarda büyük bir hataydı. Bugünse daha da büyük, inanılmaz büyük bir hata olur. Sendikaların ne yapacağını beklemektense, kendisi bir şeyler yapmak isteyenler, hızlı bir şekilde işyerlerinde çalışanların yasa tasarısı üzerine bilgilendirilmesini sağlamaları gerek. Peki de bunu nasıl sağlayacağız?





Picture
Twitter:
Öncelikle twitter müdavimleri için birkaç takip edilesi hesap:
@diskinsesi @sosyal_is @BirlesikMetal Tabi ki, #direnİşçi hash tagi.
Bunun yanında, twitterda “Kıdem Tazminatı” yazın ve soru soran herkesi bilgilendirin. Her gün onlarca, bu yasa ne getirir diyen insan karşımıza çıkıyor. Onlara DİSK'in sesi dergisinin 171. sayısını gönderseniz bile işe yarayacaktır. Tabi esas olarak, işyerinizdeki çalışma arkadaşlarınızla bunu konuşmanız çok daha verimli olacaktır. 
 
 
 

1 Kasım 2013 Cuma

İŞYERLERİ ÇALIŞMALARI EĞİTİMİ: BİR DEĞERLENDİRME



İşyerleri Çalışmalarında İlkeler metninde 10. maddemiz şuydu: “Yolları dene: İşyerinde müdüre/patrona karşı her yolu dene. Yalnızca kendi safına karşı dürüst olmak zorundasın. İşyerinde kazanım için, bir mücadele ağı kurmak için her yolu dene: Savaşı, barışı, dürüstlüğü, iki yüzlülüğü, büyüyü ve zehri, herseyi...” Biz de şimdilerde eğitim yolunu deniyoruz. İşyerlerinde kendi hakkını korumak isteyen herkese yönelik eğitimlerimiz devam edecek.

Bu eğitimleri güçlendirip, Türkiye'ye uygun hale getirip daha da yaymamız gerekiyor. Bu sebeple ilk eğitimimizin kısa bir eleştirisini yapmak istiyoruz.

Katılım:

  • Katılım azdı. Geleceğini söyleyenler gelmediler. Bu durumun bir nedeni, katılımcıların eğitimin tam içeriğinden habersiz oluşuydu. Bu problem, katılımcıları “Neden durduk yere bir eğitime katılalım?” düşüncesine itti. Bir diğer nedeni, bir ya da iki gün önceden katılımcılarla iletişim kurup gelip gelemeyeceklerini teyid etmedik. Bu da tam tarihin unutulmasına, insanların kafasında “Acaba olacak mı?” düşüncesine ve böylelikle rehavete neden oldu. Genel olarak söyleyecek olursak, bundan sonraki eğitimlerde katılımcılara daha ayrıntılı ön bilgi vermek ve eğitimden önce iletişime geçmek zorundayız.

  • Katılımcı profili, tam düşündüğümüz gibi gerçekleşti. Beyaz yakalı çalışanları hedeflemiştik. Kapitalist hiyerarşinin yüksek basamaklarındakiler yer almadığı için herşey rahatça konuşulabildi. Gelecekte yine bu ilkeye riayet etmemiz gerekiyor. İnsan atma yetkisi olan kimse bu eğitimlere girememeli!
    ...
    Okumak için: