15 Ekim 2012 Pazartesi

İşyerimdeki savaş

Bulunduğumuz işyerlerindeki çalışan tipolojisi haliyle farklılıklar gösteriyor. Şu an işyerleri özelindeki problemlerin dışında, ülkemizde hiç kimsenin söylemsel olarak dışında kalmak istemediği politik günler yaşıyoruz: Kıdem tazminatı, kürtaj, yeni hayvan yasası, Kürt meselesi ve de Suriye çatışmaları... Her kesim en çok hangi konuda alanına müdahale edildiğini ya da vicdani sınırlarına dayanıldığını düşünüyorsa o konuda aktif bir karşı tutum göstermese dahi, söylemlerinde sivrileşiyor.


Şu an çalıştığım işyerinde islami-muhafazakar kanat çoğunlukta ve dolayısıyla hakim söylemi onlar belirliyor. Kendi içlerindeki cemaat-AKP bölünmesi dışındaki konularda, özellikle ahlak ve yerleşmiş kültüre ilişkin konularda aynı söylem ve hareketlerde bulunuyorlar.


Gerçeğin manipülasyonunu her kesim seviyor, islamcilar da bu konuda oldukça yetenekliler. İslamcılar derken sadece AKP ve cemaat menşeli  muhafazakar çevreleri kastediyorum. AKPnin sermayeyle olan ilişkisi ne yazık ki muhafazakar tabanın, toplumun her yerindeki rolünü de belirliyor: Yerine göre milliyetçi, yerine göre tüm halkları kucaklayan hümanist-enternasyonel bir topluluk gibi davranabiliyorlar... Eskiden hak, adalet, vicdan üzerinden ortaklaştırıcı-herkese kucak açan ve çok da sivrilmeyen söylemlerle iyi kötü her yerde kendine yer bulabilen hümanist-müslüman arkadaş ve çalışanlar, kendi egemen oldukları iş yerlerinde ‘egemen söylem’ avantajını ve üstünlüğünü kullanıp, iktidarın ve çoğunluk olmanın da gücünü arkalarına alıp Türkiye’nin Suriye müdahalesine ‘nefsi müdafaa’; ‘600 yıldır o toprakları biz yönettik’ ya da ‘elimiz armut mu toplayacak bize saldırılırken’ argümanlarını savunurken çok da hümanist davranmıyorlar. Oysa siz değil miydiniz adaletin, hoşgörünün ve vicdanın kalesi!


Her fırsatta Amerikan emperyalizmi bizi bu hale getirdi, özerk karar alamıyoruz, Türkiye aslında ve özünde!! iyi ama yalnızca Ortadoğu’da ona verilen görevleri yerine getiriyor saçmalıklarını bir yana bırakmalı. Dünyadaki en masum ülke bizimki, tüm halklar Türklere karşı ondan bunları yaşıyoruz değil mi?

Müslüman ve muhafazakar çevrelerin her zaman dillendirdikleri gibi gerçek adalet dönemi dört halife zamanında yaşandı, bu günler ahir zamanlar tezini ve kaderciliğini bir yana bırakmak zor geliyor ama savaşa destek veren söylemlerle bu günleri belirleyen özneler de bir yerde aynı müslüman çevrelerdir. O yüzden sinik, kolay yoldan nihilist takılan müslüman arkadaşlarım: koşullar bir günde ya da kendiliğinden olgunlaşmıyor, onları bugün bir şey yaparak ya da yapmayarak biz belirliyoruz. Eğer hayatımızı çalışarak idame ettirmek zorundaysak, aslında o kadar da farklı değiliz. İşten atılma, mobbinge maruz kalma, atılma durumunda sağlık hizmetlerinden yararlanama ya da 68 yaşına kadar çalışma kabusu tüm çalışanlarda ortak, Suriye’deki çalışanlarda bile ortak! İktidar sıkıştığı noktada yeni kazanç yolları arayacak, bu noktada işverenlerin önünü açacak ama çalışanları haklarından edecek yasaları çıkaracak, elinde kalan son kurumları özelleştirip kısa vadede kendini rahatlatacak; bunun yetmediği noktada savaşa girecek (ve de daha kötüsü bunu bizden aldığı vergilerle, kıstığı sağlık, eğitim hizmetleri üzerinden yapacak) ve biz tüm bunların faturasını Suriye halkına, ordusuna, Esat’a ya da muhaliflere mı çıkaracağız? Daha önce de böyle ve daha büyük çapta birçok gerilimi yaşamış Türkiye, ne oldu da yıllardır sorun yaşamadığı BAAS’çılarla kanlı bıçaklı oldu, ne de kolay bir anda Suriye’ye girme kararı alındı! Ortadoğu pastasından pay almakta gecikmiş olmanın paniği yok mu?

İktidar partisine sempati ya da antipati duymaksızın, olayları nesnel değerlendirelim. Müslüman çalışan arkadaşlar, zannediyorum ki Suriye’ye gösterilen bu tepki başka bir iktidar döneminde olsaydı, kınar; ABD emparyalizmine lanetler okurdunuz. Ancak sermayenin yeşili, kızılı, müslümanı, sub ateisti yok ve bu savaşlardan çıkarı olanlar, öyle ki siyaseti, gündemi, yaşayışlarımızı, kaç saat çalışacağımızı, hangi marka ilaçlar kullanacağımızı, hangi ülkeyle dost-düşman olacağımızı belirliyor. Suriye olayında da senaryo bizim değil, aktör de değiliz, o halde figüran olup savaşa destek vermeyelim.

Bize saldırana kayıtsız mi kalacağız düşüncesinden biraz ileri gidelim. Biz çalışanlardan alınanlarla o savaşa giriliyor ama bize oradan verilen hiçbir şey olmayacak, insan kayıplarından başka. Bizim borsada hisselerimiz yok, dolayısıyla kazananı olmayacağımız bir savaşa girmeyelim. Bir de dikkat edelim de başka ülkelere özgürlük ve barış götüren ülkelerden olmayalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder