23 Ekim 2012 Salı

Rönesans'ta sanat ve zanaat


Bu metin 13.08.2012 tarihli dazayn buluşmasındaki "Zanaatkar" konulu
konuşmadan toparlanmıştır.


İkinci Bölüm


Eski sanat ve sanat





Modern sanat ideal ve pratiklerinin evrensel olduğu yanılgısına düşmemek gerekir. Bugün Michelangelo’nun, Mozart’ın veya Shakespeare’in eserlerinden bahsederken, deha ve hayal gücündeki inceliklere değinilmesi, eski dünyadan günümüze sanat anlayışında gerçekleşen köklü değişikliklerin bir sonucu aslında. Bu yanılsamanın bir başka sebebi de “art” sözcüğündeki muğlaklıktan ileri geliyor. İngilizcedeki “art” sözcüğü, şiir yazma, ayakkabıcılık ya da yöneticilik gibi her türlü insanı beceriyi ifade etmek için kullanılan Latince “ars” ve Antik Yunan dilindeki “techne” sözcüklerinden türetilmiştir. Antik Yunan’da modern zamanlardaki sanata karşılık gelen bir kavram yoktur. Techne bütün sanatları da zanaatları da içerir.

21 Ekim 2012 Pazar

"Zanaat direnir"


Bu yazı 13.08.2012 tarihli dazayn buluşmasındaki "Zanaatkar" konulu
konuşmadan toparlanmıştır.



Birinci Bölüm


Buğday Tarlası ve Kargalar, Van Gogh, Temmuz 1890


Bugün neredeyse her şeye sanat diyebiliyoruz.

–      “Yemek yapmak bir sanattır.”
–      “Bu ayakkabı tam bir sanat eseri!”

Gelişen, değişen, dönüşen teknolojik süreçle artık kullanılmayan, nostaljik olan birçok araç gereç, ürün güzel sanat müzelerinde kitlelerin beğenisine sunuluyor. Köyde ekin biçmek için kullanılan bir oraktan su taşımak için kullanılan testiye veya çömleğe kadar birçok eşya, müzelerde sergilendiği gibi, evlerimizin bir köşesinde dekor maksatlı birer sanat eseri olarak yerlerini almaya başladı. Sanattaki bu serbestlik artık modernitenin sanata ve sanatçıya getirdiği özerlik ve bağımsızlıktan çok daha ötede bir yerde.

15 Ekim 2012 Pazartesi

İşyerimdeki savaş

Bulunduğumuz işyerlerindeki çalışan tipolojisi haliyle farklılıklar gösteriyor. Şu an işyerleri özelindeki problemlerin dışında, ülkemizde hiç kimsenin söylemsel olarak dışında kalmak istemediği politik günler yaşıyoruz: Kıdem tazminatı, kürtaj, yeni hayvan yasası, Kürt meselesi ve de Suriye çatışmaları... Her kesim en çok hangi konuda alanına müdahale edildiğini ya da vicdani sınırlarına dayanıldığını düşünüyorsa o konuda aktif bir karşı tutum göstermese dahi, söylemlerinde sivrileşiyor.


Şu an çalıştığım işyerinde islami-muhafazakar kanat çoğunlukta ve dolayısıyla hakim söylemi onlar belirliyor. Kendi içlerindeki cemaat-AKP bölünmesi dışındaki konularda, özellikle ahlak ve yerleşmiş kültüre ilişkin konularda aynı söylem ve hareketlerde bulunuyorlar.


Gerçeğin manipülasyonunu her kesim seviyor, islamcilar da bu konuda oldukça yetenekliler. İslamcılar derken sadece AKP ve cemaat menşeli  muhafazakar çevreleri kastediyorum. AKPnin sermayeyle olan ilişkisi ne yazık ki muhafazakar tabanın, toplumun her yerindeki rolünü de belirliyor: Yerine göre milliyetçi, yerine göre tüm halkları kucaklayan hümanist-enternasyonel bir topluluk gibi davranabiliyorlar... Eskiden hak, adalet, vicdan üzerinden ortaklaştırıcı-herkese kucak açan ve çok da sivrilmeyen söylemlerle iyi kötü her yerde kendine yer bulabilen hümanist-müslüman arkadaş ve çalışanlar, kendi egemen oldukları iş yerlerinde ‘egemen söylem’ avantajını ve üstünlüğünü kullanıp, iktidarın ve çoğunluk olmanın da gücünü arkalarına alıp Türkiye’nin Suriye müdahalesine ‘nefsi müdafaa’; ‘600 yıldır o toprakları biz yönettik’ ya da ‘elimiz armut mu toplayacak bize saldırılırken’ argümanlarını savunurken çok da hümanist davranmıyorlar. Oysa siz değil miydiniz adaletin, hoşgörünün ve vicdanın kalesi!

14 Ekim 2012 Pazar

Performans görüşmelerine doğru




Yıl sonuna yaklaşıyoruz. İşyerlerinde performans görüşmeleri şimdiden gündem olmaya başladı. Zaten yılın üçüncü çeyreğinden sonra beyaz yakalılarda kendini göstermek için çabalayanlar artmaya başlar. Mailler artar ve bol cc'li olur. Her işin uzmanıymış gibi davranırlar, “bilmiyorum” sözünü ağızlarına almazlar. Yine de sinir katsayıları yüksektir, eğer bir hata yaparsanız birçok kişi size laf etmek için kuyruğa girer. Ama biz, bu davranışları onaylamıyoruz değil mi? Peki biz ne yapacağız? Tabii ki, birbirimizi koruyacağız. Başkasını ezmeden, tam tersine birbirimizi kazanarak ilerlememiz gerekiyor. Ama bunun için önce “biz”i icat etmemiz, yaratmamız, inşa etmemiz gerekiyor.