Sayıca hayli fazla işyeri, islamcı veya
muhafazar bir ortama sahip ve dolayısıyla bir çoğumuz bu
işyerlerinde çalışarak hayatımızı kazanıyoruz. İşyeri
ortamımızda çoğunlukta olan bu muhafazakar kesim, çoğunluk
olmanın verdiği cüret ve güçle istediğini rahatça söylemekte,
hep dilden düşürmedikleri inanca, düşünceye saygı kısmını
bir kendi çıkarlarına gelince işletmekte. Bu islamcı,
muhafazakar ya da iktidar yanlısı işyerlerinde çalışan ve onlar
gibi düşünmeyen bizlerin çoğu, Gezi direnişinden önce
düşündüklerimizi, bize aykırı gelen şeyleri açıkça dile
getirmiyor veya getiremiyorduk. Bu da bizde bir öfkenin birikmesine
yol açıyordu.
Çünkü onları etkileyemeceğimizi, değiştiremeyeceğimizi düşünüyorduk. Hala da düşünüyor olabiliriz. Konuşmaktan baska yöntem ve planlarımız yoksa, karşımızdaki insanın düşüncelerini dönüştürme sanşımız olmadığını biliyoruz. Gezi direnişi iktidar konusunda farklı düşüncedeki insanlar arasındaki çizgiyi bariz netleştiren bir olaydı. Şanslı olanlar kendileri gibi düşünen insanlarla birlikte, gündüz işe akşam geziye veya eylemlere gittiler, bazı müdürler de o dönemde çalışanlarının katılmasına destek olarak, işler konusunda daha toleranslı davrandılar. Ancak bu türlü bir iş ortamı olmayan onlarca iş yeri var. Şu an çalıştığım iş yerinde ilk günden itibaren Gezi direnişine büyük bir tepki var. Destek olanları farkettiklerine ise psikolojik bir baskı söz konusu. Öyle ki doları 3 tl yapsaydınız da rahatlasaydınız, otobüs yakıp sonra mağduruz diyorsunuz, bunlara rahat batıyor, ülkenin iyiliğini istemeyen nankörler vs. gibi ve daha nicesini işittik. Yani hükümet söylemlerinin halk ve çalışanlar arasında da karşılığını bulduğu aşikar.
Çalıştığım işyeride bu islamcı
profilin çoğunluk olması, düşüncelerini rahatça açık
edebilmesi durumu hiç de tesadüf değil ve AKP'nin tohumlarını
atmaya başladığı dönem de, iş yerlerinde örgütlenmeleri
dönemine iz düşüyor. 20 yıl önce egitim, saglık, kamu ve
yargıda kadrolaştıkları gibi özel şirketlerde de birbirlerine
referans olarak sayılarını arttırmaya çalışıyorlardı.
İslamcılar, bizim aksimize isyerlerini kazanmanın ve oralarda
insanlarının bulunmasının önemli olduğunu biliyorlardı. Biz
kazanımları, sokak eylemleri ve iş yaşamımız dışındaki
sosyal, siyasi ortamlarımızdaki boş ajitasyonlarla alacağımız
sanarken, AKP'nin şu anki destekleyicileri kendilerini ve işlerini
tehlikeye atacak kadar sivrilemeden, sabırla ve sessizce çalıştılar.
İşin bu boyutu hep atlandı. Sanki
yalnızca Fethullah'ın evleri, gençleri dinsel sohbetler yapmak
üzere bir araya toplamaları, birbirlerini kollayan tüccar cemaati
yapısı vs. varmış gibi düşünüldü. Oysa en büyük
örgütlenmelerini işyerlerine yayılarak da gerçekleştirdiler.
Tabi ki global sermayenin büyük desteğini alarak güçlerini
arttılar. AKP'nin bu büyümesinin nedenini sadece 'dış mihrak'
lara bağlamanın, yeşil kuşak projeleriyle özdeşleştirmenin
yüzeysel bir analiz olduğu aşikar.
Bugun iktidar yanlısı olan ve
şirketlerde hızlıca yükselen bir kısım çalışan, 90'larda
isyerinde kendi gibi düşünenler azınlıktayken ve su anki kadar
cüretkar davranamıyorken, orada kararlıca, sesini yükseltmeden,
yer altından ve istikrarlı bir şekilde çalışarak bugünlerin ve
güçlerinin temelini attılar. Hal böyleyken bizim, çok daha
kararlı, planlı ve derinden gitmemiz gerekiyor. Kendi isyeri
ağlarımızda birbirimizi kollayarak, bize öğretilenlerin tersine
bilgimizi, zamanımızı bizim gibilerle paylaşarak, kendi dayanışma
ve mücadele ağımızı sessizce, kararlıca ve en kahraman Rıdvan
olmaya çalışmadan, derinden, güvenilir bir şekilde kurmamız
gerekiyor. Bu aynı zamanda şu demek: İstikrarlıca çalışmak,
istikrarlıca işyeri ağını inşa edebilmek için, o işyerlerini
iktidarın yalakalarına bırakıp, çekip gitmemek de gerekiyor.
Kazanmamız gereken binlerce AKP'li çalışan varken nereye
gidiyoruz? Filistin'li şair Mahmud Derviş'in söylediği gibi:
Son sınırdan sonra nereye
gidebiliriz? Son gökyüzünden sonra nereye gidecek kuşlar?
Her yeri Taksim'e, her ayı Haziran'a
çevirmeye işyerlerimizden baslayalım. Çünkü bir dönemden sonra
sokaklara çıkmak bugünkünden çok daha zor olabilir.
Not: İlk günlerde sabahlari işe,
akşamları Taksim'e giderken haliyle çantamda taşıdığım
maskeyi, kaskı işe girişte her sabah geçtiğimiz X-Ray'de görüp
girişte durdurup, raporlarlar mı diye nefesimi tuttuğum anda bana
göz kırpıp, bıyık altından bir gülüşle geç diyen güvenlik
görevlisi o gunlere daha dirençli, neşeli olmama sebep oldu.
Herkesin bulunduğu yerde yapabilecegi birsey muhakkak var, değil mi
ya?
Devrimin, emeğin mekanlarında alttan alta gelişip serpilmesi, sistem oburca yeyip içerken dişlerinde sinsice bir bakteri salgını gibi yayılması; çürümenin ilkin sistemin kemirgen uzuvlarında, yani iş yerlerinde başlaması... Hele ki önümüzde AKP gibi canlı bir örnek varken, en mümkünü bu gibi.
YanıtlaSil