24 Eylül 2012 Pazartesi

Bazı problemler üzerine



İş yerleri ağlarını, cemaatimizi, topluluğumuzu, adına ne derseniz deyin, kurarken şu ana kadar karşımıza çıkan engellerin bir tasnifini yapmak gerek. Şunu belirtmek gerekir: Ağları inşa görevine henüz sendikası olmayan, geliri çalışanların ortalamasının üstünde olan beyaz yakalı iş yerlerinde başladığımız için anlatacağımız problemler buralara özgü olabilir. Ama henüz oralarda etkimiz olamasa da, benzer problemlerin mavi yakalı ya da karma iş yerlerinde de olduğunu biliyoruz.


İlk problem istikrar. Kurduğumuz ağın, bir sinir sistemi gibi çalışması gerekiyor. Yani düzenli aralıklarla ağımızın/cemaatimizin her bir bireyine ulaşmak. İş yaşamı zor. Molalarda ve öğle yemeğinde yanyana geliyoruz. Bunlar dışında geceler ve hafta sonları yanyana gelebiliriz. Oysa ağın kendi mantığı gereği gün içinde birbirimizle haberleşecek yollar bulmak gerek. Yoksa olaylara, ağımız dışındakilerin tartışmalarına sıcağı sıcağına müdahale etmek imkansız olur. Grev anında yerden bitiveren kimlik solcularına benzeriz. Sonuçta, günlük olamasa bile her bir bireyimize ulaşmak ve ondaki bilgileri moda deyimle “güncellemek” zorundayız. Yoksa, bazı arkadaşlarımızın hayatın akışı içinde uzaklaşmaları an meselesi.





İkinci problem, manevra yeteneği. İşverenin ve onun vekillerinin manevralarına, yalanlarına, dedikodu gazetesine verdikleri röportajlara anında cevap bulmak ve hızlı reaksiyon göstermek gerekiyor. İş yaşamı o kadar yoğun ki bazen bunları kaçırıveriyoruz. Bazen o haberler -maaşlara bu yıl zam yok, bilmem ne bölümü verimsiz bulunduğu için kapatılıyor vs.- gelip geçtiği halde kafamızı kaldıracak halimiz olmuyor. Buna yine dayanışma dışında bulunabilecek bir çare yok. Ağımız o işyerinde belirli büyüklüğe erişene kadar yoğunluğa göre görevleri değiş tokuş etmemiz gerekiyor. Biri bir an haberlerle ilgilenirken, biri o haberlere verilecek reaksiyonu çevremizdeki insanlar üzerinde “test” ederken, bir diğerimizin o sırada işiyle ilgilenmesi gerekebiliyor. Sonuçta önemli olan, işverenin eline koz vermeden onun baskısına karşı direniş odağı kurabilmek.




Üçüncü problem, elimizdeki araçların ve konuların çeşitliliğini unutmak. İş yapış şeklinden maaşlarımıza, müdürlerin/ustabaşlarının davranışlarından yalakaların yarattığı hasarlara kadar birçok konuda problemlerimiz var. O iş yerine özgü konular kadar, güncel politika konusunda da iş arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Yalnızca konuşmuyoruz, iş yapış şeklini de adım adım çalışanlar lehine değiştirmeye çalışıyoruz. Örneğin, beyaz yakalı iş yerlerinde, işin kölece emredilmesi-yapılması çemberini kıracak şekilde kendi fikirlerimizi öne sürüyoruz. Diğer türlüsü zorlanırsa direnç gösteriyoruz, bizim istediğimiz şekilde, yani kolektif olarak yapılması için bastırıyoruz. Çünkü kolektif çalışanın kolektif mücadele edeceğini biliyoruz. O halde hayal gücümüzü daha fazla kullanmamız gerekiyor. Klasik histerik karşı çıkışı yıkabilecek yegane yol zaten bu.


Aslında üç problemin de ana noktası, günümüzün ana problemi: Çalışanların mücadelesinin geriliği. Ama zaten iş yerleri ağlarını bu gerilikten kurtulmak, kendi haklarımızı alabilmek ve güzel bir gelecek inşa etmek için kurmuyor muyuz? Bu problemler alt edildikçe, ağlarımız daha da yayıldıkça, gelecekte diğer çalışan arkadaşlarımız da kendi iş yerlerinde benzer ağlar kurdukça bu düşündüklerimiz daha gerçek, daha ulaşılabilir hale gelecek. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder