1 Mayıs
için bir ders çıkarılıcaksa, o ders ne kadar zayıf olduğumuzu
anlamak olmalı. O günkü “kahramanlıkları” boşverin. O gün
yapılan baskıyı da boşverin. Egemen sınıf egemen sınıftır.
Vali validir. Biz de biziz. İnanılmaz bir şiddetle bize
saldırdıkları malum.
Dilan'a
karşı laf eden kim varsa, lafını ağzına tıkmalıyız zaten.
Yalıtabiliyorsak yalıtıp, nedamet getirmesi için elimizden geleni
ardımıza koymamalıyız. 1 Mayıs öncesi “bu inatlaşma neden,
başka yerde yapılsa ne olur, sırf bu yıllık bu yasak zaten”
diyenleri tek tek hatırlayıp herkesin gözü önünde rezil
etmeliyiz. İşyerlerimizde böyle saftiriklere yumuşakça
davranamayız. Bize bu işler boş bakışı atanları, “Zam zamanı
gelince mızırdanma o halde” diye tartışmanın ortasına
sokmalıyız. Bunlar işyeri çalışmaları yapanlar için olmazsa
olmaz şeyler. Sokak solcusu arkadaşlar ise, kendi kendilerine
homurdanabilirler. Sitelerinde eleştiri üzerine eleştiri de
döşeyebilirler. Onları işyerlerinde politika yapmaya çağırmaktan
başka yapabileceğimiz bir şey yok.
Devletin
elinde gazdan suya, kanundan kanunsuzluğa kadar her araç var. Bize
bu baskıyı yapabilmeleri son derece normal. Kimse, Radikal'in ve
diğer burjuva gazetelerin “solcu” köşe yazarlarının diliyle
“Reva mı bu?” diye sormasın. Yapabildiklerine göre reva.
Bizim
yapmamız gereken başka. Önce doğru soruyu soralım: Bu iktidar
nasıl olur da bu kadar pervasız olabilir? Nasıl böyle bir
aşağılamayı kaldıracağımızı düşünür? Cevaplar belli,
“seçimde çok yüksek oy aldı; desteği azalmıyor; Kürt
sorununu çözdüm ruh haliyle kendine olağan üstü güveniyor;
vs”.
Bunun
üzerine enine boyuna düşünmemiz gerek. AKP buna nasıl cesaret
edebildi? Bizim reaksiyonumuzdan korkmuyorlar mı? AKP işçi
hareketinin zayıflığını biliyor. Her gün ama her gün bambaşka
bir olayda bunu teyid ediyor. En son Çaykur grev rezaletinde de bunu
görmüştü. Zayıflığımız, işyerlerinde organize olmamamız.
Bizim fabrikalarda, ofislerde, alış veriş merkezlerinde,
madenlerde güçlü köklerimiz yok. Onun için bu aşağılamaya ve
bu baskılara karşı basın açıklamaları ve küçük yalıtılmış
zayıf mitingler dışında bir reaksiyon veremiyoruz. Bir genel
grev? Güçlü bir gösteri? Gerçek bir eylem? İşe yarar bir
davranış? Hayır, hiç birini yapamıyoruz.
O halde
yalnızca bunun hesabını nasıl soracağımızı planlamamalıyız.
O gerici Anayasa'da dahi, isteyenin istediği yerde gösteri
yapabileceği yazılı. Ama ceza yasalarıyla, “ama” larıyla bu
hakkımızı elimizden alıyorlar. Taksim'in hesabını sormak basit.
“Her yer Taksim, her yer direniş” sözünü AVM'leri de içine
alacak şekilde genişletirsek, o çok sevdikleri AVM'lerini iş
yapamaz hale getirebiliriz. Mala zarar verilmediği sürece bu bir
suç değil sonuçta. Bu yolu Hey Tekstil işçileri açtı. Biz de
onların bize öğrettiği yolu takip edebiliriz.
Ama yetmez.
Eğer gerçek bir zafer istiyorsak, eğer Taksim'de bundan sonra
herhangi bir gerçek çalışan sınıf gösterisi yapabilmek
istiyorsak, gerçek güce ihtiyacımız var. AKP, eğer bizi bir kez
daha bu şekilde aşağılamaya çalışırsa, bizi bu şekilde
durdurmaya çalışırsa, zenginliklerini, karlarını, o çok
sevdikleri “çalışma barışı”nı yerle bir edeceğimizi
bilmeli. O halde bizim gerçek çalışan sınıf birliklerine ve
işyerlerinde gerçek kökleri olan bir yapıya ihtiyacımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder