8 Mayıs 2013 Çarşamba

1 Mayıs: İşyerlerinde gerçek kökleri olan bir yapıya ihtiyacımız var!

1 Mayıs için bir ders çıkarılıcaksa, o ders ne kadar zayıf olduğumuzu anlamak olmalı. O günkü “kahramanlıkları” boşverin. O gün yapılan baskıyı da boşverin. Egemen sınıf egemen sınıftır. Vali validir. Biz de biziz. İnanılmaz bir şiddetle bize saldırdıkları malum.

Dilan'a karşı laf eden kim varsa, lafını ağzına tıkmalıyız zaten. Yalıtabiliyorsak yalıtıp, nedamet getirmesi için elimizden geleni ardımıza koymamalıyız. 1 Mayıs öncesi “bu inatlaşma neden, başka yerde yapılsa ne olur, sırf bu yıllık bu yasak zaten” diyenleri tek tek hatırlayıp herkesin gözü önünde rezil etmeliyiz. İşyerlerimizde böyle saftiriklere yumuşakça davranamayız. Bize bu işler boş bakışı atanları, “Zam zamanı gelince mızırdanma o halde” diye tartışmanın ortasına sokmalıyız. Bunlar işyeri çalışmaları yapanlar için olmazsa olmaz şeyler. Sokak solcusu arkadaşlar ise, kendi kendilerine homurdanabilirler. Sitelerinde eleştiri üzerine eleştiri de döşeyebilirler. Onları işyerlerinde politika yapmaya çağırmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok.

Devletin elinde gazdan suya, kanundan kanunsuzluğa kadar her araç var. Bize bu baskıyı yapabilmeleri son derece normal. Kimse, Radikal'in ve diğer burjuva gazetelerin “solcu” köşe yazarlarının diliyle “Reva mı bu?” diye sormasın. Yapabildiklerine göre reva.


Bizim yapmamız gereken başka. Önce doğru soruyu soralım: Bu iktidar nasıl olur da bu kadar pervasız olabilir? Nasıl böyle bir aşağılamayı kaldıracağımızı düşünür? Cevaplar belli, “seçimde çok yüksek oy aldı; desteği azalmıyor; Kürt sorununu çözdüm ruh haliyle kendine olağan üstü güveniyor; vs”.

Bunun üzerine enine boyuna düşünmemiz gerek. AKP buna nasıl cesaret edebildi? Bizim reaksiyonumuzdan korkmuyorlar mı? AKP işçi hareketinin zayıflığını biliyor. Her gün ama her gün bambaşka bir olayda bunu teyid ediyor. En son Çaykur grev rezaletinde de bunu görmüştü. Zayıflığımız, işyerlerinde organize olmamamız. Bizim fabrikalarda, ofislerde, alış veriş merkezlerinde, madenlerde güçlü köklerimiz yok. Onun için bu aşağılamaya ve bu baskılara karşı basın açıklamaları ve küçük yalıtılmış zayıf mitingler dışında bir reaksiyon veremiyoruz. Bir genel grev? Güçlü bir gösteri? Gerçek bir eylem? İşe yarar bir davranış? Hayır, hiç birini yapamıyoruz.

O halde yalnızca bunun hesabını nasıl soracağımızı planlamamalıyız. O gerici Anayasa'da dahi, isteyenin istediği yerde gösteri yapabileceği yazılı. Ama ceza yasalarıyla, “ama” larıyla bu hakkımızı elimizden alıyorlar. Taksim'in hesabını sormak basit. “Her yer Taksim, her yer direniş” sözünü AVM'leri de içine alacak şekilde genişletirsek, o çok sevdikleri AVM'lerini iş yapamaz hale getirebiliriz. Mala zarar verilmediği sürece bu bir suç değil sonuçta. Bu yolu Hey Tekstil işçileri açtı. Biz de onların bize öğrettiği yolu takip edebiliriz.

Ama yetmez. Eğer gerçek bir zafer istiyorsak, eğer Taksim'de bundan sonra herhangi bir gerçek çalışan sınıf gösterisi yapabilmek istiyorsak, gerçek güce ihtiyacımız var. AKP, eğer bizi bir kez daha bu şekilde aşağılamaya çalışırsa, bizi bu şekilde durdurmaya çalışırsa, zenginliklerini, karlarını, o çok sevdikleri “çalışma barışı”nı yerle bir edeceğimizi bilmeli. O halde bizim gerçek çalışan sınıf birliklerine ve işyerlerinde gerçek kökleri olan bir yapıya ihtiyacımız var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder