24 Mart 2013 Pazar

Godot ya da proleteryayı beklerken...





Şu beklenen, bir çok sorunun çözümü olacağı düşünülen işçi hareketi bir türlü gelmek bilmeyince insanların kafaları da ister istemez farklı çalışmaya başladı. Her kesimin, her fraksiyonun, her solcu grubun yoğurt yiyişi de, Godot'yu beklemesi de farklı. En uyduruk konularda kılı kırk yararak bilimsel tahliller yapmaya çalışan Türkiye solunun bu ana konuya hiç mi hiç eğilmediği görülüyor sanırız. Tabi onlar yine de aslında bu konuyu da analiz ettiklerini iddia ediyorlar. Ama en küçük grupçuk bile, “Şu işçi hareketi neden gelmedi?” sorusuna birden fazla cevap veriyor.





 
Hızlıca, verilen cevapları sıralayalım. Uzun süredir duyulmayan ama bir dönemin gözde cevabı “Kriz gelecek ve işçi sınıfı harekete geçecek”ti. Bunun “faşizm gelecek, halk ayaklanacak” ya da “burjuvazi vurdukça sınıf ayaklanacak” türü versiyonları 80 darbesinden sonra gölgelere çekilmişti. Bir kısım troçkistler, Troçki'nin 1905 yenilgisinden sonraki sözlerini papağan gibi tekrarlayıp bu düşüncenin yanlış olduğunu söylediler bir süre. Ama analizi bir adım daha ileri götürmediler. Bazıları ise bunu bile söylemeden, olmaz öyle şey deyip bilgiç bilgiç gülmekle yetindi.




Öncü mü, yoksa fareli köyün kavalcısı mı?



Bir diğer cevap, “ideoloji” bahanesi. Kimilerine göre egemen sınıfın ideolojisi o kadar güçlü ki, o kadar yayılma aracı var ki sosyalistlerin, solcuların ne söylediği duyulmuyor bile. Hele hele AKP'den sonra. Bu düşünüşün sahiplerinin mottoları Marx'ın kendisine bahane bulmak için değil, durum tespiti için söylediği şu sözler: Egemen fikirler, egemen sınıfın fikirleridir. “İyi tamam da bu her zaman böyle olacak, bunu nasıl aşacağız?” sorusuna bir cevapları yok tabi ki. Ama bir gün, bir şekilde, işçi sınıfı bizi dinlemeye başlarsa, otomatik olarak bizim peşimizden geleceklerdir şeklinde fareli köyün kavalcısı olacaklarmış gibi bir anlayışları vardır.



Türkiye'de bir zamanlar en yaygın olan ve hala söylemde lafı geçen cevap, herhalde öncüler hikayesidir. Bu düşünceye göre, öncüler piyasaya çıkar, eylemler yapar, halka umut olurlar ve sonra da halk onlara katılır. Kimi bu öncüleri “gerilla” olarak kurgular, kimi işçi sınıfının içinden öncüler çıkarmaya uğraşır. Sonuçta Küba'nın öyküsüyle Lenin'in işçi sınıfının öncülerinden oluşmuş parti fikrinin stalinist simya ile kaynaştırılması sonucu, çeşitli öncüler ortaya çıkar.




Ya tutarsa?



Geçmişte bizim de kullandığımız bir söylem vardır: Mayalanma süreci. Biz de kullandık diye bu söylemi daha az eleştirecek değiliz. Bu söyleme göre, işçi sınıfı on yıllardır bir mayalanma dönemi içindedir. Bu mayalanma dönemi, bir nevi hazırlık dönemidir, ne yapacağını bilememe döneminden yavaş yavaş, adım adım sınıf gibi sınıf olma dönemine geçiş. Bu dönem boyunca küçük küçük grevler olur ve o grevler yense de yenilse de her adımda sınıfı deneyimle donatır. Bu sebeple, her grev, her direniş, her eylem önemlidir ve sınıfa bilgi ve deneyim sağlar. Tabi bu söylem, tüm bilgi ve deneyimin lineer şekilde büyüyeceği düşüncesine, en azından umuduna dayanır. Oysa gerçekte, o deneyimler daha büyük deneyimlere dönüşmediği sürece yok olup giderler.



Bazen karşımıza çıkan cevap işçi sınıfı uyuyor ama uyanacak metaforu şeklindedir. Bu cevaba göre sınıf her nedense uykuya dalmıştır ama bir ara bir nedenle birden bire uyanacaktır. Tabi bu cevabın, artık durumu anlamayacaklarını düşünenlerin kendi kendilerini teskin etme, deyim yerindeyse hareket gelene kadar “imanı pek tutma” gayreti olduğunu görebiliriz.






Yine aynı amaca yönelik cevap, işçi hareketinin bir volkan patlaması şeklinde geleceğidir. Bu kurguya göre, kimse onun ne zaman patlayacağını bilemez. Bu bir tür “piyangodur”. Bir ara bizi de vurur şeklinde inanılmaz sümsükçe bir düşünüş şeklidir. Ama çoğu işçi sınıfçı olduğunu iddia eden sosyalist bu fikirdedir. Hatta ne zaman patlayacağını öngörebilmek için işaretler bulmaya çalışırlar.




Bizim düşüncemiz bunlardan hiç biri değil. Godot gelmeyecek, o halde kendi işimize bakalım diyen sol tandanslı liberallerden de olamıyoruz, çünkü her gün o baskının, o anlamsızlığın ortasında yaşıyoruz. Bizim düşüncemiz, işçi sınıfını ve hareketi inşa etmek üzerine kurulu. Yıllarca sürecek bir uğraş bu. Yavaş yavaş, adım adım, ilmek ilmek örmek, tuğla tuğla inşa etmek demek. Yöntemlerimizi blogumuzu takip edenler biliyorlar: İşyerlerinde mücadele odakları yaratmak.



Bir işyerleri mücadele ağı yaratmak! Öyle artık her köşe başında bulunan sol tandanslı dayanışma ağlarından değil. İnsanlara umut vermek için kapitalizmin reklamcılık tekniklerini kullanarak kurulan inisiyatiflerden değil. Grevlere yardım etmek gibi tamamen doğru ve yapılması gereken bir işi, sanki tek yapılabilecek işmiş gibi etrafa anlatanların kurdukları, başkalarının mücadeleleri için kurulmuş platformlardan değil. İşyerlerindeki küçük mücadelelerden başlayarak greve kadar her şeyi örgütleyebilecek, yöntem olarak mütevazice çalışmayı seçmiş, anonimliği ve kolektifliği ilke edinmiş çalışanlardan oluşmuş kararlı bir ağ. Direk ve sorgusuz sualsiz işyerlerinin içinde on yıllarca da olsa adım adım örgütlenecek bir ağdan bahsediyoruz.



Ve tekrarlıyoruz: Godot gelmeyecek! Biz ona gideceğiz! Krizi beklemeyin! Öncüleri beklemeyin! Volkan patlamalarını, piyangonun size çıkmasını beklemeyin! Nasıl hergün ve hergün ekmeğinizi taştan çıkarmak zorundaysanız, aynı şekilde yarını yaratacak örgütlenmeleri de bugünden, şimdiden emek vererek işyerlerinde yaratmak zorundayız. Kestirme yollar yok! Kolay yoldan para kazanma hayallerini andıran tüm uğraşlar yalan!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder