6 Kasım 2012 Salı

İşyerleri ve sosyalizm

Dazayn, twitter'da şunu twittlemişti; “Calismamak uzerine methiyeler haz verir. Ama calismak zorundayiz. Onun icin sosyalizm=tatil laflarina aldirmadan,isyerimizde orgutlenelim!


Haklı olarak bize şu soru gelmişti; “sosyalizm herkese is ve daha kısa calışma süreleri ile sosyal ve kültürel aktivitelere daha fazla vakit ayırmayı hedeflemez mi?


Biz de şöyle cevap vermiştik; “Tabi ki. Ama bu calisma olmayacak ya da isyerleri hiyerarsisi ayni kalacak, biz az calisacagiz demek degil ki.” “Baslangicta yeni ekonomik ve isyeri modellerini uygulamak ve kapitalist uretimden daha verimli oldugumuzu gostermemiz gerekecek.


Bu soru bizi sosyalizm sözünden ne anlıyoruz sorusuna götürüyor. Ama negatif örnekleri bir an için unutalım. Bir arkadaşımızın deyimiyle, “Ne olmadığımızı değil ne olduğumuzu anlatsak daha iyi olcek”.


Sosyalizm, çalışanların herşeyi doğrudan yönettikleri rejimdir. Sorsanız, her kendisine sosyalistim diyen, bu sözü kabul eder. Ama bir çoğuyla biraz daha sohbet edince, aslında tam olarak bunu kastetmediklerini görürsünüz. Kimi şöyle der: Evet öyle, ama sosyalizm işçilerin devrimci partisinin iktidarıyla olur. Ya da şöyle: Evet ama önce demokrasi gerekir. Belki de şöyle: Falanca parti seçimlerde bir fazla oy alsın, o zaman sosyalizmi kuracağız. Yani, ya bir erteleme vardır, ya bir başkasına havale. Sonuçta ne kadar mükemmel ve ne kadar solcu olursa olsun, bir insan, bir parti iktidara gelince, o rejim sosyalist olmaz. Sosyalizm için, çalışanların kendi kendilerini idare etmeleri, ekonomiyi, siyaseti ele geçirmeleri gerekir.


Evet, biz tamı tamına işyerlerinde, ekonominin bütününde, siyasetin kendisinde tüm kontrolün çalışanlara geçmesini istiyoruz. Öyle, demokrasi gelsin, sonra bakarız demiyoruz. Kendi yönetme isteğimizi geleceğe ertelemiyoruz. Birilerine inisiyatif verip, oy verip, onların bizim için bir şeyleri inşa edeceğine inanmıyoruz. Çünkü yapılanlar ortada. Biz, şimdi, şu anda, doğrudan bu işe başlamak gerekir diyoruz. Hedeflerimize, yani tüm işyerlerinin, ülke ve dünya ekonomisinin ve siyasetin kontrolünün doğrudan çalışanlara geçmesi hedefine bir anda ulaşamayacağız tabi ki. Ama zenginlerin yönettikleri bir rejimin içinde kendi adacıklarımızı bugünden kurmaya başlayacağız.


Geçmiş “deneyimleri” de bu gözle görüyoruz. SSCB'ymiş, Çin'miş, Küba'ymış, eğer çalışanlar doğrudan, direk, parti marti arada olmadan, işyerlerinin başında bürokratlar olmadan yönetemiyorlarsa, biz oralara sosyalist felan diyemeyiz. En azından başka bir ad bulunana kadar, bunlar sosyalizm felan değildir. Kırmızı bayrakla sosyalizm olsaydı, Türkiye de sosyalist olurdu.


Dolayısıyla tutup bize, bilmem nerede örgütlenin diyenlere, siz işyerlerinizde örgütleniyor musunuz? sorusuyla karşılık veriyoruz. Çünkü, etraf kendisini riske atmadan hep başkalarının hayatını, başkalarının sorunlarını paylaşan, ama kendi hayatına gelince mızırdanmaktan başka hiç bir şey yapmayanlarla dolu. Oysa bize, hem politik hem de ekonomik olarak kendi işyerinde örgütlenen, politik cemaatini kuran, kendi ağını “içeride”- işyerinde inşa eden ve bunun için her yöntemi, büyüyü, zehri, savaşı, her ama her yöntemi deneyen, risk alan ama örgütlü olarak hareket ederek bu riskleri bertaraf eden çalışanlar gerek. Tüm derdimiz zaten, bizim “taraf”ın bir türlü var olmaması ya da tam olarak “bizim taraf” olmaması değil mi? O halde elimizi kolumuzu kavuşturarak, yanımızdaki çalışanların öfkeyle patlamalarını mı bekleyeceğiz?


Not: @iadiguzel e sorusu için teşekkürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder